Posted by : Unknown 10 Nisan 2017 Pazartesi

Merhaba,

Selçuk Üniversitesi Elektrik  Elektronik  Mühendisliği’ nden mezun olmadan altı ay

öncesinde girişim fikrim ile Selçuk Üniversitesi Teknoloji Transfer Ofisi (SelçukTTO) tarafından eğitim almaya başladım. Bu eğitimleri alabilmek için son 30’ a kalarak, beş ay boyunca girişimcilik üzerine eğitim programına dahil olmaya hak kazandım. Bu eğitimler neticesinde, iş fikrimi, pazar analizi, müşteri analizi, kişisel gelişim, şirket içi yönetim, iş bölümü, satış planlamaları gibi bir çok konuda geliştirdim. Eğitimlerin sonucunda son beş Lets Up projesi seçildik ve bu projelerden sadece ikisi Silikon Vadisi’ ne gönderilecekti. Son bir performans ile birinci seçilerek Silikon Vadisine gitmeye hak kazandım. Silikon Vadisi’ nde yaşadıklarımı, gözlemlerimi ve düşüncelerimi paylaştığım bu yazıyı sizler için hazırladım.

Gitme günü geldiğinde yurtdışına çıkış için tüm belgelerim hazırdı. Silikon Vadisi, San
Francisco’ da geçireceğimiz bir haftalık süreçte, otel, şehir içi ulaşım, gidiş dönüş uçak biletlerimiz ile birlikte üç öğün yemek ve genel ihtiyaçlarımızı karşılayabileceğimiz bir haftalık harçlık, sponsorlar tarafından karşılandı. Önceden planlama belli olduğu için her firmaya ve San Francisco’ ya hazırlıklı gittim. Uçaktan indiğimizde bizi karşıladılar ve otelimize yerleştik. Bu kısımda kısaca gözüme çarpan, beklediğimden daha fazla asya kökenli insan ile karşılaşmak oldu. Aksanlarını anlamakta bir müddet gecikmeler olsa da 1-2 gün içerisinde alıştım. 
Konakladığımız otele Twitter’ ın uzaklığı yüz metre kadardı. Her gün yemek yemeye giderken veya markete giderken Twitter’ ın önünden geçiyorduk. Silikon Vadisinin en önemli ve güzel özelliklerinden biriside bu networking olayı. Yaşadığınız teknik problemleri mail atmak yerine direk ofislerine giderek sorabiliyorsunuz. Veya ortak bir çalışma kurmak isteyen bir firmanız varsa, yetkililerle kısa sürede ağ oluşturabiliyorsunuz. Yeni geliştirilen frameworkleri çok yakından takip edebilip, bir Twitter t-shirt’ ünü nereden alabilirim diye sorduğunuz kişi Twitter’ da çalışan bir yazılım geliştirici olabiliyor.

Otele çantalarımızı yerleştirdikten sonra şehir turuna çıktık. San Francisco yapı olarak dik bir şehir diyebilirim. Eğik bayırlardan uzun bir iniş ve çıkış yapabiliyorsunuz. Birçok ırk ve milletten insanı bulunduruyor. San Francisco’da kapitalizm çok keskin diyebilirim. Bu da dayanamayan insanların ekonomik çöküş yaşamasına sebep oluyor. Yollarda çok sayıda evsiz görmek mümkün. Siyahi çeteler de çok rahat bir şekilde gözünüze çarpıyor. Yüksek egzoz sesi çıkararak araba süren çete üyeleri de görmek mümkün. Bu arabaların arkasında sirenleri yakıp giden 2-3 polis arabası da…


10 saatlik saat farkının benim için ilk birkaç günlüğüne sorun olabileceğini düşünüyordum. Fakat, 12 saatlik uçak yolculuğunun vermiş olduğu yorgunlukla, otele yerleştikten sonra istirahat için geçen ilk gece deliksiz bir uyku ile fazla zaman geçmeden alıştım. Ancak döndüğümde gerçekten çok sert bir şekilde etkilendim. 3 gün olmasına rağmen hala kendime gelemedim.

Bölgede böyle bir ekosistemin oluşmasında en büyük etki tartışmasız bir şekilde üniversiteler… Girişimcilik doğrudan üniversitelerde aşılanıyor ve ekosisteme hazır şekilde mezun oluyorlar. Türkiye’de eksik olan belki de bu olabilir. İş fikri ve teknik ekip iyi olabilir ancak doğru iş yönetimi, yeni pazarlama stratejileri konusunda eksikler olduğundan dolayı milyar dolarlık seviyeye henüz gelememiş olabiliriz. 

Türkiye’den farklı olarak, Türkiye’de bizler ürün hazır olduktan sonra nerdeyse piyasaya sürülecek halde iken kullanıcılardan geri dönüş almaya çalışıyoruz. Silikon Vadisi’nde ise basit bir Landing Page website ile örnek olarak kullanıcılardan feedback alınıp ona göre ürün geliştiriliyor. Ek olarak bu websiteden mail adresleri gibi iletişim adresleri toplanarak ürün yayınlandıktan sonra da kullanıcıya ulaşım sağlanıyor. 

Başka bir problem ise ürün ile alakalı feedbackleri yanlış kişilerden alıyoruz. Bunu Silicon Valley dizisindeki bir olaydan hafif spoiler vererek açıklayabilirim. Sıkıştırma hizmeti sunan genel kullanıcı kitlesi için bir platform geliştiriliyor. MVP halinde yakın çevrelerinden (mühendis) feedback alıyorlar. Herkes mükemmel, kusursuz şeklinde geri dönüş yapıyor. Bunun üzerine genel kullanıma sunuyorlar. Yüksek kullanıcı geliyor, her şey dışardan mükemmel görünüyor ancak şöyle bir problem var. Kullanıcı bağlılığı yok. Çünkü kullanıcılar sistemi fazla karmaşık buluyor ve ne yapacaklarını anlamıyorlar. Kısaca soruları doğru kişilere sorma konusunda eksiğimiz olduğunu söyleyebilirim. 

İşbirliği olarak, aralarında çok iyi bir koordinasyon var. Pazardan yani müşteri edinme tarafından rekabet ediyorlar. Start-up’ lar birbirlerinin teknolojilerini kullanmaya çok açıklar. Her şeyi kendileri geliştirmek yerine yaptıkları işin core kısmını kendileri uğraşıp orada mükemmelleşme yakalamaya çalışırken kalan kısmında kullanabilecekleri altyapılarla işbirliği yapıyorlar.

Müşteri odaklılık konusunda en başından bütün süreçleri müşteriye göre tasarlıyorlar. Özellikle müşteriye temas eden operasyonları çok titiz yürütüp aynı zamanda hiç ama hiç bırakmadan sürekli her fırsatta feedback alıyorlar. Yaptıkları işin ne olduğuna değil müşterinin neye ihtiyacı olduğuna dikkat ediyorlar. Bu temel bir felsefe haline gelmiş . Farklı bir teknoloji bile geliştirmiş olsalar ürünleştirme sürecinde bunu kullanıcıların hayatlarının içinde yer bulacak şekilde ürünleştiriyorlar. Gerekirse farklı alanlarda hizmet sunup ürünün kullanım ömrü boyunca bir yandan para kazanırken diğer yandan da asıl ana teknolojilerini kullanabilecekleri ve yüksek kar edebilecekleri sürece müşteriyi hazırlıyorlar. Müşteri alışkanlıklarını, beklentilerini yönlendirerek ve eğiterek keşfetme temelli yol haritaları kullanıyorlar.
  
İletişimde ise çok açık ve netler. Herkes sonuç odaklı ve kimse kelimelerin söyleniş şekli, formatı ile uğraşmıyor. Yani cümlelerin altında anlam aramak yerine direk aksiyon alıyorlar ya da düşüncelerini net bir şekilde ifade ediyorlar. Network konusunda çok iyiler, her fırsatta ilişki kurup devam ettiriyorlar. Örnek : Uber de taksi paylaştığım adam hala havadan sudan konularda benimle mailleşiyor, İstanbul hakkında sorular sorup oradaki gelişmelerden bahsediyor. Ve ben artık ne iş yaptığını ve benim ne yaptığımı biliyor. Geçen gün iş pasladım.
  
Kültür olarak orada birikmiş bir kritik kütle var. Belki bunun etkisi olabilir ama kendi katıldığım meet-up’ lar da gözlemlediğim kadarıyla yaptıkları şeyi özümseyerek yapıyorlar. Herkes bizim gibi sunum yapıyor ve kabiliyet olarak bizim başladığımız yerden başlıyorlar. Yüksek adaptasyon ile başarılı oluyorlar. Para kazanma odağı var. Bu bilinen bir şey ama oradaki Türk homeless bile sorduğumuz soruya cevap vermek için 20$ istedi. Sürekli yaptıkları işin çıktısını paraya dönüştürme farkındalığı en başından itibaren pazarda yer edinmenin, pazara adapte olmanın farkındalığıyla iş yaptırıyor.
  
No Drama! Bu benim için en önemli gözlem. Türkiye’ de hikayeleştirme gibi metaforlara inananlardan daha fazla odaklanılıyor. Burada sosyal bir problemi de çözseniz, başka bir iş de yapsanız drama yapmanız gerekiyor çoğu zaman. Müşterinizin ya da dinleyici kitlenizin duygusal taraflarına vurmaya çalışılıyor. Orada herkes başarı/sonuç odaklı. Performans kriterlerinin başarı oranına göre değerlendiriliyorsunuz neden bu işi yaptığınızla değil. Mesela evsiz çocuklarla ilgili bir iş yapıyorsanız onların hangi problemlerinin olduğuyla değil o problemlerin ne kadarını çözdüğünüzle değerlendiriliyorsunuz. Ya da ben evsizdim, ya da onlara çok üzülüyorum o yüzden bu işi yapıyorum değil olay, bununla ilgilenmiyorlar.

Kim olduğunuz değil işte ne kadar iyi olduğunuz önemli.
  
Zaman yönetimi en önemlisiydi. Zamanın ne olduğunu çok iyi biliyorlar. Bir şeye vakit ayırdıklarında onu yapıyorlar. Hafta içi diğer Amerika şehirlerine göre ve ya Türkiye de ki bazı şehirlere göre gece hayatı San Francisco da yok denecek kadar az. Sadece hafta sonları var. Bizim gibi sokakta hayat var kültürü yok. Bunu cidden vakit kaybı bilinçsizlik olarak görüyorlar. Birçok şeyin saati belli. Kahvesi, yemeği… Bundan taviz vermiyorlar, çok iş yapmıyorlar, yaptıkları işi verimli yapıyorlar. Bir şey için ayırdıkları zaman dolduğunda gerekirse konuşmanızın bitmesini beklemeden ayrılıyorlar. 

Programın ilk günü, diğer girişimcilere projelerimizi tanıtabilmek ve hedef müşteri kitlelerimizi netleştirmemize yardımcı olabilmek için Lean Startup Uzmanı Tristan Kromer tarafından Business Model Design eğitimi alındı. Bu eğitim ile müşteri, değer önerisi, altyapı ve finansal değerlerin arasındaki ilişkileri girişimciler olarak kendi fikirlerimize uygulayarak,

öğleden sonra T-Jump yöneticisi Barkan Uluışık tarafından Silikon Vadisi ekosistemi ve kültürü üzerine bilgilendirildik. Özellikle A.B.D. ve Türkiye arasındaki sistemsel girişimcilik fırsatları farklarına odaklanan bu toplantı, benim ve diğer girişimci arkadaşların sorularının cevaplanması ile sona ermiştir. 

Programın ikinci gününde girişimci ekibi olarak, inovasyon koçu Nick Noreno eşliğinde uygulamalı müşteri geliştirme ve mülakat teknikleri eğitimi aldık. Müşterilerimizin sahip olduğu ihtiyaçları, onların motivasyon ve değerlerine yönelik iç görüler oluşturmamıza yarayacak sorular listesi çıkarmışlar ve bu soruları diğer katılımcılar üzerinde deneme şansı yakaladık. Öğleden sonraki oturum Udemy ve Carbon Health firmalarının kurucu CEO’su Eren Bali’nin paneliyle devam etmiştir. İş modelinde müşterilerin ihtiyaçları doğrultusunda pivot etmenin, Silikon Vadisine geldikten sonra Udemy’nin tekrar doğmasını sağladığını belirten Bali, ürünün çalıştığını ve piyasa tarafından tutulduğunu hisseden her girişimcinin vadiye gelerek buradaki ‘early adopter’ (erken benimseyici) müşteri marketinden yararlanması gerektiğini dile getirdi.

Programın üçüncü günü Palo Alto bölgesinde yer alan girişim ve başarılı şirketler ziyaret edildi. Sundukları sağlıklı ve diyet yemek seçenekleriyle, öğle yemeğinizi kapınıza kadar getiren ve Stanford mezunları tarafından kurulan Farm Hill’in mutfak olarak da adlandırılan ana ofisi ziyaret edildi. Günde 2500’e yakın öğün öğle yemeği servis eden Farm Hill’in operasyonunu gözlemleyerek, yazılım ile desteklenen e-ticaret ve lojistik altyapılarıyla bu girişimin yemek yeme kültürünü nasıl değiştirdiklerini öğrendik. Bir sonraki durak eski Apple çalışanı olan Tony Fadell tarafından kurulan ve daha sonra Google tarafından satın alınan Nest Labs’di. Geçtiğimiz iki yıl içerisinde çalışan sayısını ikiye katlayarak, termostattan akıllı kamera sistemlerine kadar birçok ürün sunan Nest, çok gündelik cihazların bile iyi bir müşteri deneyimi oluşturmak üzerine kurgulanarak markette heyecan oluşturabileceğinin en iyi örneği idi. İş geliştirme departmanın başında bulunan Scott McGaraghan, Google tarafından satın alındıktan sonra Google kültürünün şirkete işlediğini, ancak bunun girişimcilik kültürünü beslediğini belirtti. Bir sonraki durak Google’ın biyoteknoloji ve biyomühendislik üzerine çalışmalarının yürütüldüğü Google X Verily kampüsüydü. Platform yöneticisi Collin Walter, girişimciliğini Google’a taşıyarak gerek insan kaynağıyla gerekse finansal desteğiyle fikirlerini pratikte uygulanabilir hale getirmek için çalıştığını belirtti. Üniversite hayatından beri çok farklı girişimlerde bulunmuş Collin, fikirlerin gerekli kaynaklarla doğru yönetilirse tüm dünya üzerinde etki bırakabileceğini ve Verily’nin şu an kanser, diyabetik gibi çeşitli hastalıkların erken tanılarını gerçekleştirebilecek bir test prosedürü&cihazı üzerinde çalıştığını belirtti. Günün son durağı, Artificial Intelligence (Yapay Zeka) uygulamaları ve yeni kurulan donanım laboratuvarıyla farklı alanlara genişleyen Facebook şirketiydi. Bu şirkette ‘Marketplace’ (Pazaryeri) uygulamalarında çalışan Bowen Pan, K12 uygulamalarında ürün mühendisliği yapan Gülin Yılmaz ve IT uzmanı Kaan Baloğlu ile görüşüldü. 6 haftada bir yapılan hackathonları ve ufak çalışma gruplarıyla şirket içi girişimciliği cesaretlendirilen bu şirkette, her geliştirmenin önce binlerce kullanıcı tarafından test edilip, ürün-pazar yeri uyumu yakalandıktan sonra geliştirmelerin tüm sisteme uygulanarak her adımda müşteri validasyonu yapılmasının önemine değinildi. 

Programının dördüncü günü, geleneksel araba satış endüstrisini alt üst eden Y Combinator girişimi Carlypso ile başladı. Carlypso, ikinci el araba alım satımında tüm müzayedeleri ve web sitesi içeriğini irdeleyerek, kullanıcı adına gerekli tüm teknik ve ekonomik kararları almak ve arabayı yeni sahibine en iyi şekilde bırakmak üzerine kurulmuş bir yazılım ve servis girişimidir. Yapılan panelde Carlypso kurucu CEO’su Nicky Hinrichsen, biz genç girişimcilere öncelikle olarak çözdükleri sorundan en mustarip olanlardan başlayarak, müşterilerin beklentilerini aşan servis ile müşteri memnuniyetini arttırmamızı öğütledi. Daha sonra, firmadan müşteriye ulaşacak tüm mal ve hizmetlerin sevkiyatının rotasından takibine kadar tüm aşamaları yazılım ile çözen sevkiyat yönetimi uygulaması Onfleet ziyaret edildi. Onfleet kurucu CEO’su Khaled Naim, bizlere müşterinin problemini çözmek için en temel sorundan yola çıkmalarını, eğer bu noktayı bulabilirsek ek özelliklerle müşteri deneyimini arttırmamızı önerdi. Öğleden sonra ziyaret edilen Samsung Accelerator(Hızlandırıcı), girişimci ekibimiz ile Samsung firması arasındaki iletişimi ve kurum içi girişimciliği arttırmak için kurulmuş bir merkezdir. Merkezdeki süreçler hakkında bilgi aldık, daha sonra merkezde çalışan girişimcilerle sohbet ederek, kendilerine sunulan farklı bir girişimcilik deneyimi yolunu gözlemleme şansı bulduk. Günün son durağı Rhumbix, geleneksel inşaat sanayisini takip ve data görselleştirme araçlarıyla alt üst eden yeni bir girişimdi. Araçların ve kişilerin üzerine yerleştirilen sensörlerle yer, sağlık ve performans gibi birçok kriteri izleyebilen bu start-up, kullanıcılarına zaman kaybına neden olan noktaları grafik ve hızlı raporlamalarla sunarak inşaatın zamanında tamamlanması için danışmanlık hizmetleri sunmaktadır. Başlangıçta sadece işçilerin konumlarını gözlemleyerek inşaat sektörüne uygun raporlar çıkaran Rhumbix kurucu CEO’su Zach Scheel, daha sonra müşterilerinin ihtiyaçlarını daha iyi dinledikçe farklı özellikler eklediklerini ve hedeflerinin inşaat sektöründe büyük data işleyerek firmalara inşaatın yönetimi konusunda temel atımından anahtar teslimine verimli danışmanlık hizmetleri sunmak olduğunu belirtti.


Programın beşinci gününe Stanford kampüs ve laboratuvarlarını gezerek başladık, daha sonra Stanford Graduate School of Business’i ziyaret ederek girişimcilere sunulan yüksek lisans programları ve uygulamalı uzmanlaşma olanakları konusunda bilgilendirildik. Stanford Girişimcilik Merkezi ziyaretinin ardından Tasarım Odaklı Düşünme metodolojisinin en köklü temsilcilerinden olan d.school ve Venture Studio ziyaret edildi. Embrace gibi yer koşullarının zorlu ve soğuk ortamlarda bebeklerin vücut sıcaklığını korumak amacıyla kurulan sosyal girişimlerden, Nike’ın yeni ayakkabı tasarımlarının yapıldığı inovatif teknik çalışmalara kadar geniş bir yelpazede çalışan d.school’da, biz girişimcilere tasarım odaklı düşünme metodolojisine giriş dersi Kerem Alper tarafından verildi. Programa, San Francisco’da bulunan ve dünyanın en ünlü uygulamalı bilim, sanat ve insan algısı müzelerinden biri olan Exploratorium’da gerçekleştirilen gezi ile son verildi. 

Umarım tecrübelerimi paylaştığım bu yazı faydalı olmuştur. Silikon Vadisinde gördüğüm, yaşadığım tecrübelerden doğru olduğuna inandığım noktaları paylaşmak ve Türkiye de uygulamak bu gezinin bende ki temel amacı oldu. Sorularınız ve feedbackleriniz için ‘ ;) ‘ benimle irtibata geçmenizi isterim.

Teşekkürler.

{ 3 Comments... read them below or Comment }

  1. Güzel bir deneyim olmuş. Kıskandım:). Umarim başarılı olursun.

    YanıtlaSil
  2. Merhabalar, İkitelli Elektrikçi firması ile geçtiğimiz günlerde belli başlı elektrik arızaları için çalışma talebimiz olmuştu. Kısa süre içerisinde elektrik arızalarımızı gideren ikitelli elektrikçiye teşekkür ediyor, herkese tavsiye ediyorum.

    YanıtlaSil

ELEKTRO BLOGGER A HOŞGELDINIZ

ARAMA YAP

EN COK OKUNANLAR

- Copyright © ELEKTRO-BLOGGER Blogger